UTANGAÇLIK

Çoğu zaman  özellikle de gençler bu dünyada tek utangaç olanın kendilerinin olduğunu düşünürler. Kavram olarak tanımlanması güç olsa bile milyonlarca kişi utangaçlıktan yakınmaktadır. Bir tür sosyal bunaltı gibi görülen bu durum, başkalarının yanında hafif bir bunaltı duymaktan belirgin bir bunaltı bozukluğuna kadar farklı düzeylerde olabilir. Kişiler sınırlı ilişkilerin yol açtığı yalnızlık hissini de yoğun ve acıtıcı olarak hissederler.

Utangaçlık kişinin abartılı benlik duygusu ile ilişkilidir. Utangaç kişiler çoğunlukla başkalarını  nasıl etkilediklerine ve onların kendileri hakkında neler hissettiklerine odaklanırlar. Kendi rahatsızlık duyguları ve yetersizliklerine o kadar odaklanırlar ki başkalarına odaklanamazlar. Bu kısır döngü utangaç kişileri, sıcak hisler ve  almak kadar vermenin sağlayıcı doyumlu  ilişkilerden de uzak tutar.

Toplumsal ve bilişsel beceri geliştirme, girişkenlik eğitimi, bunaltıyı azaltma teknikleri profesyonel bir yardım ile yararlı olmaktadır. Karşınızdakinin size ilişkin duygularına odaklanmak yerine, onun hakkında neler bilmek istediğinizi düşünmek ; gülümsemek işe yarayacaktır.

HİPOKONDRİAZİS

Kadın ve erkeklerde eşit görülen bir bozukluk olup sosyoekonomik düzey belirleyici bir etken değildir.

Hipokondriazis; önemli bir hastalığa yakalanmaktan ya da önemli bir hastalığı olduğundan sürekli korkma ile belirlidir. Bedensel belirtilerin yanlış yorumlanması sonucu ortaya çıkar (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Hipokondriazis altta yatan depresyon ya da anksiyete bozukluğunun dışa vuran bir görünümü olabilir. Bu hastaların ağrı eşiklerinin de düşük olabileceği araştırmalarda bildirilmiştir. Genellikle, arada belirtisiz dönemlerin olduğu, aylarca ya da yıllarca süren bir bozukluktur. Çoğu zaman ruhsal zorlanmalar belirtilerin alevlenmesine neden olur.

Hastaların hemen hepsi öyküde birçok tıbbi tetkik yaptırmış olup; tedavi sürecinde (çok değişik bir tablo ortaya çıkmazsa) bu tetkik girişimlerinin süreci zorlaştıracağı bilgisi verilir. Psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi önerilmektedir

SOMATİZASYON BOZUKLUĞU

Kadınlarda ve düşük sosyoekonomik düzeyde daha sık görülen bir somatoform bozukluk grubu olup toplumun %1’inden daha azında görülür. Somatik (bedensel) yakınmalar kişinin birtakım zorunluluklarından kaçmasını sağlayabilir.

Tanı koymada klinik öykü ve ruhsal muayenede; ağrı, bağırsak-mide işleyişi, cinsel ve nörolojik belirtilerin varlığının değerlendirilmesi önem taşır. Ağrı; karın, baş, sırt, kol ve bacaklarda ortaya çıkar. Bulantı, kusma, cinsel işlev bozukluğu, bitkinlik, paralizi gibi belirtiler olabilir. Başlangıç genellikle ergenlik dönemidir. Depresyon, anksiyete (bunaltı) bozuklukları sıklıkla eşlik edebilir (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Somatik yakınmalar tıbbi yaklaşımla değil, genel psikiyatri yaklaşımları ile ele alınmalıdır. Psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi (özellikle eşlik eden ruhsal bozuklukların varlığında) önerilmektedir.

SOMATOFORM BOZUKLUKLAR

Somatoform bozukluklar, tıbbi nedenlerle yeterince açıklanamayan bedensel yakınmalar yüzünden, sürekli olarak tıbbi bir yardım arayışında olma ile belirlidir. Bu belirtilere psikolojik stres kaynakları eşlik ederse de söz konusu belirtiler istenerek ortaya çıkarılmaz.

Somatoform bozukluklar büyük bir olasılıkla, kendilerini bedensel belirtiler olarak gösteren bilinçdışı çatışmalardan kaynaklanırlar. Birincil ve ikincil kazançlarında bu bozuklukları gelişim ve sürdürülmesinde katkısı olur (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı; 2011). Sınıflandırma açısından somatoform bozukluklar beş başlıkta tanımlanır; Somatizasyon Bozukluğu, Konversiyon Bozukluğu, Hipokondriazis, Vücut Dismorfik Bozukluğu ve Ağrı Bozukluğu.

(SSRI) SEÇİCİ SEROTONİN GERİALIM İNHİBİTÖRLERİNİN KULLANIMINDA TAKİP İLKELERİ

SSRI’lar depresyon ve kaygı bozuklukları için sık kullanılan etkili ve güvenli ilaçlardır (fluoksetin, sertralin, sitalopram, essitalopram, paroksetin, fluvoksamin).

Tedavinin başlangıcında hastanın öykü ve klinik bulgularına göre bazı laboratuvar ölçümleri önerilmektedir; tam kan sayımı, elektrolitler, kan üre azotu, kreatinin, karaciğer enzimleri, folat ve vitamin B12 düzeyi, TSH (tiroid uyarıcı hormon), 40 yaş üzerinde EKG, gebelik olasılığı olan kadınlarda gebelik ölçümü vs. (E. Köroğlu, HOPE, 2015).

Tedavi başlangıcında metabolik sendrom taraması için; açlık kan şekeri, açlık lipid ölçümleri, kg ve boy ölçümü, vücut kitle indeksinin hesaplanması, bel çevresi, kan basıncı ölçümü gereklidir.

Hastanın izlemi sırasında; 6 ayda bir nabız ve kan basıncı ölçümü gereğinde EKG çekimi, 6 ayda bir elektrolitlerin (sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum) bakılması, 6 ayda bir karaciğer işlevleri ölçümleri (AST, ALT, GGT vs.) önerilmektedir.

Metabolik sendrom gelişim riski açısından da takip sağlanmalıdır: başlangıç da, ilk ayda ve sonra yılda bir kez; kan basıncı, AKŞ (açlık kan şekeri), açlık lipid ölçümleri yapılmalıdır.

Yılda bir kez bel çevresinin ölçümü, ilk 3 ayda her ay daha sonra 3 ayda bir vücut kitlesi göstergesinin (indeksi) hesaplanması sağlanmalıdır.

HERKESİN ÖNÜNDE KONUŞMA KORKUSU

Yaşamdaki sosyal ve mesleki faaliyetlerde başarılı olmak ve doyum alabilmek için dinleyenler ne kadar kalabalık olursa olsun, herkesin önünde veya bir toplantıda kendini etkili ve açıkça ifade etmek önemlidir.

Meşhur birçok sanatçı, iş adamı düşünüldüğünün aksine bu endişeyi yoğun olarak yaşarlar. Sözgelimi sahne korkusu olan aktörlere korku duygularını heyecan ve beklentiye dönüştürmeleri öğretilir. En önemli faktör, kişinin yapamadıkları ve endişe duydukları şeyler yüzünden kendisini aşağılamamasıdır. Sunuma güç katacak bazı noktalar şunlardır (The Go Ask Alice Book of Answers);

  1. Dinleyicilerin anlamasını, esin almasını istediğiniz birkaç mesaj ve başlık bulun.
  2. Konuşmanızı basit tutun; unutmayın onlar sizin kadar o konuda bilgili ve yetkin olmayabilirler.
  3. İlgi uyandırmak ve merak uyandırmak için konuşmanızın harcına öyküler, anılar vs. katın.
  4. “Materyal”inizin bazı kısımlarını arkadaşlarınız üzerinde deneyin.
  5. Sunuşunuzu bir aynanın veya arkadaşınızın önünde prova edin.
  6. Konuşmanın çerçevesini belirtin; “onlara ne anlatacağınızı söyleyin, bunları anlatın, ne anlatmış olduğunuzu özetleyin”.
  7. Dinleyen kişileri tanımak, sunuşunuzla ilgili hedeflerini ve deneyimlerini öğrenmek önemlidir.
  8. Dinleyenlerle aynı hizada göz teması kurun.
  9. Gerekli olduğunu düşündüğünüzden biraz daha yüksek sesle konuşun (uzakta duran kişiye ulaşmak).
  10. Zaman zaman yavaşlayın, gülümseyin ve nefes alın.
  11. Sorular ve cevaplara zaman ayırın.

Bu konuda aşırı endişe ve korku kişiyi aşırı derecede etkileyerek, klinik olarak bazı yakınma ve belirtilere yol açabilmektedir. Böyle durumların varlığında profesyonel yardım uygundur. Aynı zamanda eşlik eden ruhsal bir bozukluk varsa psikoterapi ve gereğinde ilaç tedavisi uygun olacaktır.