ANTABUS (DİSÜLFİRAM)

Disülfiram (antabus=ticari isim) alkol bağımlılığı tedavisinde kullanılır. Temel etkisi disülfiram alan kişide küçük miktarda alkol alımında dahi hoş olmayan, tiksindirici bir etki yaratmasıdır.

Disülfiram tedavisine ancak; en az 12 saatlik alkol alımının kesilmesi döneminden sonra başlanabilir. Bu ilacın doktor kontrolünde ve hastanın da onayı ile kullanılması gereklidir. Bazı ailelerin hastaya gizlice bu ilacı vermeleri hem tıbbi açıdan hem de etik ve kanuni açıdan uygun değildir.

Olağan olarak sabah tek doz önerilse de sedasyon (gündüz durulması) sorun oluyorsa, ilaç gece yatarken alınabilir. Sürdürme dozu 125-500 mg/gün arasında değişir.

Nadir görülebilen uyuşukluk, durulma, baş ağrısı, bulantı, ağızda metalik tat ya da akne gibi yan etkiler tedavinin sürdürülmesi ile zamanla azalmaktadır.

İlaç kullanırken çok az ölçüde bile alkol alınması; bulantı, yoğun kusma, çarpıntı, şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, ateş basması, soluğun daralması ve kan basıncı düşüklüğü gibi belirtilere neden olur (E. Köroğlu, HOPE,2015). Tepkinin süresi ve şiddeti; alınan alkolün ölçüsüne ve ilacı kandaki düzeyine bağlıdır. Bu tepki bazen saatlerce sürebilir. Çok seyrek olarak da olsa, ağır tepkinin ortaya çıktığı durumlar; kalp krizine, aritmilere, konvülsiyonlara (katılma) ve ölüme neden olabilmektedir.

Birçok yiyecek ve ilacın (soğuk algınlığı ve öksürük şurupları vs.) alkol içerebileceği bunun da tepki reaksiyonu oluşturabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Hasta nadirde olsa gelişebilecek karaciğer sorunları açısından takip edilmelidir.

ANTİPSİKOTİK İLAÇLARIN KULLANIMINDA TAKİP İLKELERİ

Antipsikotik ilaçlar (klorpromazin, haloperidol, trifluoperazin, zuklopentiksol, fluanxol, pimozid, sülpirid, amisülpirid, risperidon, olanzapin, ketiapin, ziprasidon, aripiprazol, asenapin, paliperidon vs.); psikotik bozukluklar, duygudurum bozuklukları (bipolar bozukluk, depresyon vs.), davranış bozuklukları, demans, madde kullanım bozuklukları gibi ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılır.

Antipsikotik ilaç tedavisine başlanmasının ardından; genellikle tedavinin 1.ve 6. haftaları arasında oldukça hızlı bir iyileşme görülür. Devam eden süreçte de ek iyileşme beklenmektedir.

Antipsikotik ilaçların yan etkilerine göre sık sık doz ayarlaması gerekebilir. Ancak tedavi yanıtlarına göre sık doz ayarlaması genelde gerekmez, çünkü bu ilaçların yarı ömrü uzundur (E. Köroğlu, HOPE, 2015).

İki haftalık bir süre içinde, verilen antipsikotik ilaca hiç yanıt alınamayan hastalarda ilacın değiştirilmesi gerekebilir. Ancak belirli ölçüde yanıt alınmış olan hastalarda 6-12 hafta gibi bir sürecin beklenmesi uygun olacaktır.

Tedaviye yanıt alınan hastalarda, rahatsızlığın yineleme olasılığını azaltmak için uzun süreli (2-5 yıl bazen ömür boyu) sürdürme tedavisi önerilmektedir.

Antipsikotik ilaçların birden bırakılması ya da dozun büyük ölçüde azaltılması; bulantı, kusma, ishal, soğuk terleme, kas ağrıları, bunaltı, uykusuzluk gibi bir takım bırakma (kesilme) belirtilerine neden olabilir. Klinik olarak psikotik bozukluğun tekrar tetiklenmesi ya da alevlenmesi genelde 2-3 hafta içinde ortaya çıkar.

Tedavi başlangıcında klinik öykü ve bulgulara göre bazı laboratuvar ölçümlerinin yapılması önerilmektedir; açlık kan şekeri, açlık lipid ölçümleri, tam kan sayımı, elektrolit bakımı, EKG vs.

Metabolik sendrom gelişim riski açısından; tedavi başlangıcında ve ilk 3 ayda ay da bir kez, sonraki dönemde 3 ayda bir vücut kitlesi göstergesinin ölçümü gereklidir.

Yılda bir kez bel çevresi ölçümü ve EKG değerlendirilmelidir. 3.ay ve yılda bir kez açlık kan şekeri, kan lipid ölçümü, tam kan sayımı önerilmektedir. Gereğinde prolaktin hormonu (PRL) düzeyi değerlendirilmelidir.

(SSRI) SEÇİCİ SEROTONİN GERİALIM İNHİBİTÖRLERİNİN KULLANIMINDA TAKİP İLKELERİ

SSRI’lar depresyon ve kaygı bozuklukları için sık kullanılan etkili ve güvenli ilaçlardır (fluoksetin, sertralin, sitalopram, essitalopram, paroksetin, fluvoksamin).

Tedavinin başlangıcında hastanın öykü ve klinik bulgularına göre bazı laboratuvar ölçümleri önerilmektedir; tam kan sayımı, elektrolitler, kan üre azotu, kreatinin, karaciğer enzimleri, folat ve vitamin B12 düzeyi, TSH (tiroid uyarıcı hormon), 40 yaş üzerinde EKG, gebelik olasılığı olan kadınlarda gebelik ölçümü vs. (E. Köroğlu, HOPE, 2015).

Tedavi başlangıcında metabolik sendrom taraması için; açlık kan şekeri, açlık lipid ölçümleri, kg ve boy ölçümü, vücut kitle indeksinin hesaplanması, bel çevresi, kan basıncı ölçümü gereklidir.

Hastanın izlemi sırasında; 6 ayda bir nabız ve kan basıncı ölçümü gereğinde EKG çekimi, 6 ayda bir elektrolitlerin (sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum) bakılması, 6 ayda bir karaciğer işlevleri ölçümleri (AST, ALT, GGT vs.) önerilmektedir.

Metabolik sendrom gelişim riski açısından da takip sağlanmalıdır: başlangıç da, ilk ayda ve sonra yılda bir kez; kan basıncı, AKŞ (açlık kan şekeri), açlık lipid ölçümleri yapılmalıdır.

Yılda bir kez bel çevresinin ölçümü, ilk 3 ayda her ay daha sonra 3 ayda bir vücut kitlesi göstergesinin (indeksi) hesaplanması sağlanmalıdır.

VİTAMİN B1 (TİYAMİN)

Tiyamin birçok biyokimyasal yolağın başlıca koenzimidir ve bilişsel işlevlerde, kan yapımı ve dolaşımında, karbohidrat metabolizmasında, kas tonusunun korunmasında önem taşır.

Yaşlanma, sigara içme ve alkol tüketiminde vücudu koruyucu bir antioksidandır. Vücutta tiyamin depoları sınırlıdır. Besin kaynaklarından yetersiz alınırsa, 3 haftada ağır tiyamin eksikliği oluşabilir.

Tiyamin eksikliğinin özellikle görüldüğü durumlar, alkolizm ve yeme bozukluklarıdır; ayrıca yaşlıda diüretik ilaç tedavisinde de görülebilir. Tiyamin gereksinimi, özellikle karbohidrat alımıyla olmak üzere, kalori alımıyla doğrudan ilintilidir.

Olağan bilişsel etkinliklerin sürdürülmesi, öğrenme, yeme isteği ve gelişim için tiyamin çok gerekli bir vitamindir (E. Köroğlu, HOPE, 2015).

Tiyamin eksikliğinde; kalp damar belirtileri gösteren “ıslak beriberi” ve nörolojik belirtiler gösteren “kuru beriberi” sendromu ortaya çıkar.

Kısa süreli, ağır tiyamin eksikliği Wernicke ensefalopatisine yol açar. Uzun süreli, orta derecede tiyamin eksikliği ise periferik nöropatiye yol açar. Korsakoff sendromu; genellikle yineleyen Wernicke ensefalopatisi dönemlerinden sonra ortaya çıkan kronik bir durumdur, belirgin amnezi ile seyreder.

Tiamin ölçümünden önceki gece hastanın aç kalması ve son 24 saat içinde alkol almamış olması gerekir.

Olağan değer aralığı; (erişkinde) tam kanda 275-675ng/g. dır.

VİTAMİN B6 (PİRİDOKSİN)

B vitamini piridoksinin değişik biçimleri arasında plazmada en önemli olan formu piridoksal fosfattır. Bu vitamin, sinir hücrelerinde miyelin oluşumunun yanı sıra serotonin ve noradrenalin gibi nöroileticilerin yapımı için de gerekli olan bir vitamindir (E. Köroğlu, HOPE, 2015).

Piridoksin eksikliği, genellikle diğer besin kaynağı eksiklikleri ile ortaya çıkar. Alkolizm, siroz, yeme bozuklukları, hipertiroidizm, malabsorbsiyon (emilim bozulması), konjestif kalp yetmezliğinde de gözlenmektedir. Trisiklik antidepresan ve antikonvülsan ilaç kullananlarda vitamin B6 eksikliği gelişebilir.

Olağan değeri; 5-50 ng/mL dir.

Eksikliği mikrositik anemi, cilt lezyonları, keiloz (dudak köşelerinin çatlaması) ve periferik nöropati ile gidebilir.

VİTAMİN B12 (SİYANOKOBALAMİN)

Vitamin B12; alınan besinlerin sindirimi ve emilimi, protein yapımı, yağ ve karbohidrat yıkımı, demir oluşumu, asetilkolin üretimi, sinir hücrelerinin korunması ve doğurganlık için gerekli olan bir vitamindir.

Eksikliği, yetersiz alımından çok malabsorbsiyona (emilim bozukluğu) bağlıdır ve bu durum yaşlılarda sık görülen bir durumdur. Aşırı antiasit kullanımı (mide için), uzun süreli histamin2 blokörü kullanımı, alkolizm, karaciğer ve böbrek hastalıklarında eksikliği sık görülür. Kötü beslenenler (anoreksiya nervozası olanlar), vejetaryenler, gastrik bypass operasyonu geçirenlerde de sıktır.

Hastanın kan alınmadan önceki gece aç kalması ve ölçüm günü vitamin C, florür ve alkol almaması gerekir. Olağan değer aralığı 250-1000 pg/mL dir.

Psikiyatri açısından önemi; vitamin B12 eksikliği konfüzyon, deliryum, psikoz, uykulu olma hali, apati, kişilik değişiklikleri, sanrılar, bilişsel bozukluklar (özellikle bellek bozukluğu) gibi ruhsal belirtilere yol açabilmektedir. Ayrıca baş dönmesi, yorgunluk, bitkinlik gibi özgül olmayan belirtilere de neden olabilmektedir (E. Köroğlu, HOPE 2015). Sakarlık, kulak çınlaması, konuşma veya görme bozukluğu, periferik nöropati gibi belirsizlikler taşıyan sinir dizgesi belirtilerinde de değerlendirilmesi önemlidir.

Folik asit ile birlikte yetersizliğinde megaloblastik anemi görülebilir. Vitamin B 12 eksikliği çok yavaş gelişirse de B

12 depoları bir kez boşalma eşiğine gelince, belirtileri haftalar ya da aylarca sürer. Tedaviye başlandıktan 2 ve 8 hafta sonra tam kan sayımının yapılarak aneminin takibi önerilmektedir.

FOLİK ASİT (FOLAT)

Folat, önemli bir takım hücresel ve metabolizma ile ilgili işlevleri olan, suda çözünen bir vitamindir. Düzenli alınması önemlidir. Folata bakılırken vitamin B12’ ye de bakılması gereklidir, çünkü her ikisinin de eksikliği birlikte görülebilir, megablastik aneminin önemli nedenlerindendir. Hastanın ölçümden önce, en az 6-8 saat süreyle aç kalması gerekir.

Psikiyatrik açıdan önemi; folat düzeyi düşüklüğü ile depresyon ve antidepresan ilaçlara iyi yanıt alamama arasında ilişki vardır. Folat düzeyinin nörobilişsel bozuklukla da ilişkisi vardır. Bilişsel bozukluk (unutkanlık vs.) gibi yakınmaları olan hastalarda kan düzeyi değerlendirilmelidir (E. Köroğlu, HOPE).

Alyuvar folatı, serum folatından daha iyi bir göstergedir. Alyuvar folatı olağan değer aralığı; >16 yaş, 140-628ng/mL. dir.

Karaciğer hastalığı, alkolizm, çölyak hastalığı, gastrik bypass, beslenme ile yetersiz alınımda, gebelikte, diyaliz hastalarında, bazı ilaç kullanımlarında (metformin, mtx vs.), talassemi majör, lenfoproliferatif hastalıklarda folat düzeyinde azalma gözlenebilir.

KLOZAPİN

Şizofreni tedavisinde kullanılan bir ilaç olup genellikle 300-600 mg/gün aralığında önerilir. Doz artımı yavaş yapılır, başlangıçta akşam tek doz önerilse de yüksek dozlara çıkılacak olursa, yan etkilerini azaltmak için toplam günlük doz ikiye bölünerek verilir. Klozapin yemeklerle birlikte ya da aç karnına alınabilir.

Klozapin alımına 48 saatten daha uzun bir süre ara verilmişse, tedaviye 25 mg/gün dozunda yeniden başlanması gerekir; ancak ilk doz artırımlarına göre dozu hekim önerisi ile daha hızlı artırılabilir. Yüksek dozda birden ilacın kesilmesi yoksunluk belirtilerine yolaçabilir.

Klozapin kullanımına başlamadan daha önce kullanılan antipsikotik ilacın kesilmesi önerilse de klozapin dozu 200 mg/gün olana dek eski ilaca devam edilebilir ve sonra giderek dozu azaltılarak kesilebilir.

Dirençli olgularda güçlendirme tedavilerine gereksinim duyulabilir. Klozapin tedavisi ile ne derecede ve ne zaman bir düzelme sağlanabileceği tam olarak öngörülemez (E. Köroğlu, HOPE, 2015).

Klozapin kullanan hastaların izleminde çok önemli bir konu lökosit sayımıdır. Tedavinin başında; altı ay boyunca haftada bir, ikinci 6 ay boyunca iki haftada bir, sonra dört haftada bir kan sayımı yapılmalıdır.

Klozapin kullanırken lökosit sayımı 3000 hücre/mm3 ün altına, salt nötrofil sayımı 2000 hücre/mm3 ün altına inerse ilacın kesilmesi gerekir. Klozapin kesilirse, belirli bir süre haftada bir lökosit ve nötrofil sayımı yapılmalıdır.

Klozapin kullanımında agranülositoz oluşma riski unutulmamalıdır. Bu durum tedavi gören hastaların %1,2 sinde ortaya çıkan ciddi bir durumdur. Granülositler (nötrofiller) çok azalınca vücudun bağışıklığı bozulur.

Klozapin, konvülsiyonlara (katılım) neden olabilmektedir. Özellikle 600 mg/gün’ün üzerindeki dozlarda konvülsiyon gözlenebilir. Kontrol altına alınmamış epilepsi hastalarında bu nedenle klozapin önerilmez.

Klozapinin sık görülen yan etkileri; sedasyon (durgunlaşma), bulantı, mide yanması, ishal, grip benzeri bulgular ile akşamları olan aşırı düzeyde ağızdan su gelmesidir. Ağız kuruluğu, bulanık görme, kabızlık ve idrar tutukluğuna da   neden olabilir. İlaca karşı dayanaklılık (tolerans) geliştikçe bu yan etkilerde azalmaktadır.

Hastaların alkol almaları düşünme, yargılama ve eşgüdüm hareketleri bozacağı için önerilmez. Hasta kilo alımı, metabolik sendrom gelişme riski açısından eğitilmeli ve takip edilmelidir.

KARBAMAZEPİN

Karbamazepin, antiepileptik bir ilaçtır. Psikiyatride; bipolar (iki uçlu) bozukluk, saldırganlık, demans ve travmaya bağlı beyin yıkımında ortaya çıkan davranış bozukluklarında, kişilik bozukluğu olan hastalarda duygudurum düzenleyicisi olarak ve depresyon, şizofreni ve şizoaffektif bozukluk gibi hastalıklarda ek tedavi olarak uygulanır.

Tedavi edici dozu kan düzeyine bağlıdır. Genellikle kullanılan doz aralığı 400-1200 mg/gün arasında değişir. Tedaviye başlandıktan sonra, 12 hafta süreyle haftada bir, sonra 2-3 yıl süreyle ayda bir kan düzeyine bakılmalıdır (E.Köroğlu, HOPE, 2015).

Karbamazepin kan düzeyine, ilaca başlandıktan ya da doz değişikliğinden 5 gün sonra bakılmalıdır.  Kan düzeyine, sabah dozunun alınma saatinden hemen önce bakılması uygun olur.

Olağan değer aralığı (erişkinde); Toplam karbamazepin 4- 12 mikrogram/mL, Serbest karbamazepin 1-3 mikrogram/mL.dir.

Anlamlı değerleri; toplam karbamazepin >20 Mikrogram/mL, Serbest karbamazepin > 3.8 mikrogram/mL.olup, toksisite açısından klinik olarak değerlendirme yapılması önerilir.

Tedavinin ilk 2 ayında; 2 haftada bir trombosit sayımı, tam kan sayımı ile elektrolitler, kreatinin, BUN, karaciğer fonksiyon testleri (ALT, AST, GGT) ve TSH ölçümü önemlidir. Özellikle ilk 3 ay hiponatremi gelişebilir.

Karbamazepinin en sık görülen yan etkileri sedasyon (durulma), yorgunluk ve baş dönmesidir. Kan düzeyinin aşırı olduğunun belirtileri çift görme, sakarlık, vücut eşgüdümü bozukluğu, aşırı sedasyondur. İlacın tok karnına alınması mide yakınmalarını azaltır.

Çok düşük sıklıkla olsa da agranülositoz ve aplastik anami yapar. Klozapin ile kullanımında bu risk artabilir.  Hasta kg alımı ve metabolik sendrom gelişim riski açısından eğitilmeli ve takip edilmelidir.

VALPROİK ASİT (VALPROAT)

Duygudurum bozukluklarının (mani,depresyon), nörobilişsel bozuklukların (demans) ve bazı tür epilepsilerin tedavisinde kullanılan ilaçlardandır. Akut mani tedavisinde önerilen doz 1000-3000 mg/gün aralığında değişir. Uzun etkili formunun kullanılması günde tek bir kez de verilmesine olanak sağlar.

Valproatın en sık görülen yan etkileri; sedasyon (durulma), yorgunluk, bulantı ve ishal gibi mide bağırsak sistemi yan etkileridir. Valproat alan hastalarda tremor (ellerde titreme), ataksi (yürürken sakarlık) gibi belirtiler de olabilir. Bunların çoğu geçicidir. Bazı hastalarda saç dökülmesi (alopesi) yapabilir. Bu durum valproatın, çinko ve selenyum emilimini bozmasına bağlı olabilir. Ayrıca kilo alımına da yol açabilir. Hastaların düzenli egzersiz, spor yapmaları ve yediklerine dikkat etmeleri önemlidir.

Tedaviye uyumu değerlendirmek ve toksisite riski açısından valproat düzeyine bakılmalıdır (E. Köroğlu, HOPE, 2015). Hasta o gün tetkik için kan verene kadar ilacını almamalıdır.

Olağan değer; toplam valproat 50-125 mikrogram/mL, serbest valproat 6-22 mikrogram/mL, serbest valproat yüzdesi % 5-18 (öngörülen) dir.

Anlamlı değerleri; toplam valproat >150 mikrogram/mL, serbest valproat >50 mikrogram/mL olup toksisite belirtieri açısından klinik değerlendirme önerilmektedir.

Tedavinin başında, haftada bir tam kan sayımı ve trombosit ölçümü gereklidir. Daha sonra, 6 ayda bir trombosit ve tam kan sayımı ile, karaciğer fonksiyon testleri (ALT, AST, GGT), TSH (tiroid stimüle edici hormon), amilaz ve lipaz düzeylerine bakılmalıdır. Metabolik sendrom açısından hastanın eğitimi ve takip gereklidir.