DİSSOSİYATİF AMNEZİ

Amnezi en sık görülen belirti olup daha sıklıkla kız ergenlerde ve genç erişkinlerde görülür. Dissosiyatif amnezi genellikle birden başlar ve hasta bellek yitiminin ayrımındadır. Doğal afet, şiddet görme, kaza, sömürü gibi kişiye güçlük veren olaylar karşısında yaşanabilir.

Unutulan zaman dilimine karşılık gelmek üzere değişik dissosiyatif amnezi türleri vardır. Sınırlı (lokalize) amnezi en sık görülen türüdür, saatler ya da günler süren özel bir zaman dilimi için bellek yitirilmiştir. Yaygın amnezide yaşam boyu edinilen bellek anımsanmaz (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Dissosiyatif amnezinin belirtileri genellikle birden başlar, birden sonlanır. Klinik bulgulara sıklıkla depresyon ve anksiyete bozukluğu eşlik eder. Hastada bazen yinelemeler olabilir. İlaç tedavisi ve tam düzelmenin sağlanması için psikoterapi ile izlem önerilmektedir.

DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR

Dissosiasyon bütünlük içerisinde olan bilinç, bellek, kimlik ya da çevreyi algılama işlevlerinde kopma olması şeklinde tanımlanır. Dissosiasyon kişinin düşünce, duygu ya da davranışlarında görülen basit dalgınlık, unutma ve hayal kurma hallerinden başlayarak dissosiyatif kimlik bozukluğuna dek uzanan bir spektrumda yer alır.

Dissosiyatif bozukluklar nadir görülmesine rağmen dissosiyatif yaşantılara günlük yaşantımızda sık rastlanmaktadır. Kişiler dissosiyasyonu; kişilik özellikleri şeklinde, travma ve strese karşı bir savunma mekanizması şeklinde veya klinik ruhsal bozukluklarda, patolojik belirtiler ve sendrom olarak üç farklı şekilde yaşayabilirler (M. Altıntaş, T. Klinikleri, Psikiyatri Dergisi).

Başka bir tanımla dissosiasyon (çözülme- ayrıştırma); egoya zor ve katlanılamaz gelen düşünce ve duyguların, bağlı oldukları olay ve yaşantılardan koparak bilinç alanından uzaklaştırılması, bunların zaman zaman ayrı bir şekilde faaliyete geçmesi için özerkleşmeleri ve egoyu etkileme durumudur. Amaç egoyu rahatsız eden çatışma ve bunaltıları yatıştırmaktır.

Bir başka şekilde dissosiasyon; acı veren bir an, olumsuz düşünce veya duygularla baş edebilmek için kişisel kimlik duygusunun değişmesi veya bunaltı yaratıcı durumdan uzaklaşma amacıyla bilinç durumunun değiştirilmesi veya kişinin duyarlılığının ayrışması durumudur.

Tanımların çeşitliliğinden de anlaşıldığı gibi “Dissosiasyon”; bilinç, algı, bellek, kimlik ve affektte (duygudurum) bozulmaların eşlik ettiği heterojen bir durumdur. Dissosiasyonun altında yatan nörobiyolojik temel henüz yeterince anlaşılamamış olsa da eşlik ettiği hastalıklarla ilgili nörogörüntüleme çalışmaları beyindeki değişimlerle ilgili değerli bilgiler sunmaktadır (H. Gül, Ö. Öner, T. Klinikleri, Psikiyatri Dergisi).

Dissosiasyon genellikle bir travma (örselenme) sonucu ortaya çıkar. Bazen kişinin yaşadığı olay sırasında da birden ortaya çıkabilir. Geleneksel olarak bir savunma düzeneği olarak görülüyorsa da bugün için biyolojik dayanakları da bulunmuştur.

Dört dissosiyatif bozukluk vardır; Dissosiyatif Amnezi, Dissosiyatif Füg, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu, Depersonalizasyon Bozukluğu. Bu bozukluklar klinik olarak; kimlik bozukluğu, bellek bozukluğu, algı bozukluğu (depersonalizasyon ve derealizasyon) özellikleri ile belirlidir.

AĞRI BOZUKLUĞU

Genellikle 30-50 yaşları arasında, kadınlarda daha sık görülen bir tablo olup; ağrı (özellikle bel ağrısı) en sık tıbbi yardım arayışına neden olan bir durumdur. Bu bozukluğun bilinçdışı çatışmaların dışavurumu olduğu düşünülmektedir. Ağrının hiç geçmemesi ve ağrı kesici ilaçlara yanıt vermemesi, ruhsal etkenlerin varlığını düşündürmektedir. Biyolojik olarak özellikle endorfin eksikliği üzerinde durulmaktadır (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Ağrı vücudun herhangi bir bölümünden kaynaklanabilir, tıbbi bir durumla tam olarak açıklanamaz. Psikolojik etkenler de sıklıkla eşlik eder ancak hastalar genellikle olayın ruhsal boyutunu yadsımaktadır. Tıbbi ya da cerrahi bir yöntemle tedavi görme konusunda ısrarcı olurlar.

Ağrı bozukluğu genellikle birden başlar. Sonlanımı değişkendir ve altta yatan ruhsal etkenlere bağlıdır. Bazı olgularda süreğen işlevsellik kaybı ile sonuçlanabilir. Ağrı kesiciler pek etkin olmaz. Tedavide psikoterapi ve bazı antidepresan ilaçların kullanımı yararlı olur.

BEDEN DİSMORFİK BOZUKLUĞU

Daha çok 15-25 yaşları arasında başlayan, kadınlarda daha sık görülen bir ruhsal bozukluktur. Güzellik ve estetik kavramına ilişkin kültürel değerler bu bozukluğun gelişiminde büyük rol oynar. Hastaların ailelerinde sıklıkla obsesif kompulsif bozukluk (takıntı zorlantı bozukluğu) ve depresyon bulunmaktadır. Bu bozukluğun fizyopatolojisinde serotonin dengesizliğine dair bildirimler de vardır.

Vücut Dismorfik Bozukluğu olan hastalar, “sanal” bir vücut kusurlarıyla ya da var olan bir vücut kusurlarını aşırı abartma ile uğraşıp dururlar. En sık algılanan kusurlar yüz yapısı ile ilgili olanlardır. Zamanla kusur yüklenen vücut bölgeleri değişebilir (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı). Hastalığın süreğen (kronik) seyreden, depreşip yatışan bir gidişi vardır.

Sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk ve depresyon bu bozukluğa sıklıkla eşlik edebilir. Tedavi sürecinde kozmetik amaçlı cerrahi uygulamaların yeri yoktur. Psikoterapi ve ilaç tedavisi önerilmektedir.

HİPOKONDRİAZİS

Kadın ve erkeklerde eşit görülen bir bozukluk olup sosyoekonomik düzey belirleyici bir etken değildir.

Hipokondriazis; önemli bir hastalığa yakalanmaktan ya da önemli bir hastalığı olduğundan sürekli korkma ile belirlidir. Bedensel belirtilerin yanlış yorumlanması sonucu ortaya çıkar (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Hipokondriazis altta yatan depresyon ya da anksiyete bozukluğunun dışa vuran bir görünümü olabilir. Bu hastaların ağrı eşiklerinin de düşük olabileceği araştırmalarda bildirilmiştir. Genellikle, arada belirtisiz dönemlerin olduğu, aylarca ya da yıllarca süren bir bozukluktur. Çoğu zaman ruhsal zorlanmalar belirtilerin alevlenmesine neden olur.

Hastaların hemen hepsi öyküde birçok tıbbi tetkik yaptırmış olup; tedavi sürecinde (çok değişik bir tablo ortaya çıkmazsa) bu tetkik girişimlerinin süreci zorlaştıracağı bilgisi verilir. Psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi önerilmektedir

KONVERSİYON BOZUKLUĞU

Görülme sıklığı toplumdan topluma göre değişen, kadınlarda ve düşük sosyoekonomik düzeyde daha sık görülen bir ruhsal bozukluktur.  Psikoanalitik kuram; konversiyon bozukluğunu, bastırılmış intrapsişik çatışmaların bir sonucu olarak tanımlar. Bilinçdışı çatışmaların yarattığı kaygı, biyolojik bazı etkenlerin de eşliğiyle bedensel belirtilere dönüşmektedir (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı 2011).

En sık görülen nörolojik belirtiler; paralizi (kısmi kas kuvvetinde kayıp), körlük ve konuşmamadır (mutizm). Bitkinlik, denge bozukluğu, yalancı katılmalar (psödokonvülsiyonlar) gözlenen belirtilerdendir. Hasta yaşadığı belirtilere karşı bir “aldırmazlık” içinde olabilir.  Birkaç gün içinde düzelme olabilse de hastaların %25’in de özellikle ruhsal zorlanmalar karşısında yinelemeler olur.

Bilişsel davranışçı psikoterapi, psikoanalitik psikoterapi ile eşlik edebilen ruhsal bozukluklar (anksiyete bozukluğu, depresyon vs.) varlığında ilaç tedavisi önerilmektedir.

SOMATİZASYON BOZUKLUĞU

Kadınlarda ve düşük sosyoekonomik düzeyde daha sık görülen bir somatoform bozukluk grubu olup toplumun %1’inden daha azında görülür. Somatik (bedensel) yakınmalar kişinin birtakım zorunluluklarından kaçmasını sağlayabilir.

Tanı koymada klinik öykü ve ruhsal muayenede; ağrı, bağırsak-mide işleyişi, cinsel ve nörolojik belirtilerin varlığının değerlendirilmesi önem taşır. Ağrı; karın, baş, sırt, kol ve bacaklarda ortaya çıkar. Bulantı, kusma, cinsel işlev bozukluğu, bitkinlik, paralizi gibi belirtiler olabilir. Başlangıç genellikle ergenlik dönemidir. Depresyon, anksiyete (bunaltı) bozuklukları sıklıkla eşlik edebilir (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Somatik yakınmalar tıbbi yaklaşımla değil, genel psikiyatri yaklaşımları ile ele alınmalıdır. Psikoterapi ve/veya ilaç tedavisi (özellikle eşlik eden ruhsal bozuklukların varlığında) önerilmektedir.

SOMATOFORM BOZUKLUKLAR

Somatoform bozukluklar, tıbbi nedenlerle yeterince açıklanamayan bedensel yakınmalar yüzünden, sürekli olarak tıbbi bir yardım arayışında olma ile belirlidir. Bu belirtilere psikolojik stres kaynakları eşlik ederse de söz konusu belirtiler istenerek ortaya çıkarılmaz.

Somatoform bozukluklar büyük bir olasılıkla, kendilerini bedensel belirtiler olarak gösteren bilinçdışı çatışmalardan kaynaklanırlar. Birincil ve ikincil kazançlarında bu bozuklukları gelişim ve sürdürülmesinde katkısı olur (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı; 2011). Sınıflandırma açısından somatoform bozukluklar beş başlıkta tanımlanır; Somatizasyon Bozukluğu, Konversiyon Bozukluğu, Hipokondriazis, Vücut Dismorfik Bozukluğu ve Ağrı Bozukluğu.

DELİRYUM

Nörobilişsel bir bozukluk olup; bazı madde kullanımları (entoksiyonu), madde yoksunluğu (alkol gibi), kullanılan bazı ilaçların yan etkisi olarak ve bazı bedensel sağlık sorunlarına eşlik ederek ortaya çıkabilir.

Klinik görüşme, muayene, MMDD (Mini Mental Durum Değerlendirme Testi) ve bazı laboratuar tetkikleri ile tanı konulur.

Dikkatini yönlendirme, odaklama, sürdürme ve kaydırma ile ilgili sorunlar oluşur. Kısa bir süre içinde gelişen (saatler, günler içinde) temel dikkat ve ayrımında olma düzeyinde değişiklikler dikkat çeker; bu durum gün içinde dalgalanmalar gösterir. Ayrıca bellek de bozulma, yer-zaman-kişi oryantasyonunda (yönelim) bozulma ile dil, görsel-uzamsal yeterlilik ya da algı (halüsinasyonların varlığı) gibi alanlarda bilişsel değişiklikler mevcuttur.

Bu bilişsel değişiklik daha önceden var olan, yerleşik ya da gelişmekte olan başka bir nörobilişsel bozuklukla daha iyi açıklanamaz (serebrovasküler hastalık, koma vs.)

HERKESİN ÖNÜNDE KONUŞMA KORKUSU

Yaşamdaki sosyal ve mesleki faaliyetlerde başarılı olmak ve doyum alabilmek için dinleyenler ne kadar kalabalık olursa olsun, herkesin önünde veya bir toplantıda kendini etkili ve açıkça ifade etmek önemlidir.

Meşhur birçok sanatçı, iş adamı düşünüldüğünün aksine bu endişeyi yoğun olarak yaşarlar. Sözgelimi sahne korkusu olan aktörlere korku duygularını heyecan ve beklentiye dönüştürmeleri öğretilir. En önemli faktör, kişinin yapamadıkları ve endişe duydukları şeyler yüzünden kendisini aşağılamamasıdır. Sunuma güç katacak bazı noktalar şunlardır (The Go Ask Alice Book of Answers);

  1. Dinleyicilerin anlamasını, esin almasını istediğiniz birkaç mesaj ve başlık bulun.
  2. Konuşmanızı basit tutun; unutmayın onlar sizin kadar o konuda bilgili ve yetkin olmayabilirler.
  3. İlgi uyandırmak ve merak uyandırmak için konuşmanızın harcına öyküler, anılar vs. katın.
  4. “Materyal”inizin bazı kısımlarını arkadaşlarınız üzerinde deneyin.
  5. Sunuşunuzu bir aynanın veya arkadaşınızın önünde prova edin.
  6. Konuşmanın çerçevesini belirtin; “onlara ne anlatacağınızı söyleyin, bunları anlatın, ne anlatmış olduğunuzu özetleyin”.
  7. Dinleyen kişileri tanımak, sunuşunuzla ilgili hedeflerini ve deneyimlerini öğrenmek önemlidir.
  8. Dinleyenlerle aynı hizada göz teması kurun.
  9. Gerekli olduğunu düşündüğünüzden biraz daha yüksek sesle konuşun (uzakta duran kişiye ulaşmak).
  10. Zaman zaman yavaşlayın, gülümseyin ve nefes alın.
  11. Sorular ve cevaplara zaman ayırın.

Bu konuda aşırı endişe ve korku kişiyi aşırı derecede etkileyerek, klinik olarak bazı yakınma ve belirtilere yol açabilmektedir. Böyle durumların varlığında profesyonel yardım uygundur. Aynı zamanda eşlik eden ruhsal bir bozukluk varsa psikoterapi ve gereğinde ilaç tedavisi uygun olacaktır.