KOMPULSİF DAVRANIŞLAR

Bazı durumlarda ailenin bir üyesi, bir aktiviteyi (kumar, alışveriş, internet kullanımı gibi) günlük yaşamın bir parçası haline getirecek kadar yoğun bir şekilde yerine getirir.

Diğer aile üyelerinin, bireyin aşırı davranışlarına tepkisi ilişkilerin gidişatında değişime yol açar ve aile içindeki gerilimi tırmandırır. Sözlü ve/veya fiziksel aşağılamalar ortaya çıkabilir. Aile üyelerinin göz yumması, bağımlı davranışın devam etmesine katkıda bulunur. Ailenin bu üyesi, zihnini aşırı davranışlarıyla meşgul etmesinden ötürü ailenin geri kalanından ve arkadaşlarından ayrışmış bir halde yaşamını sürdürür. Günlük yaşamın sorumluluklarını yerine getirmede güçlük çekebilir. Bu sorunun süreklilik kazanması ile aile utanç ve küçük düşme duygularını yaşar ve günü kurtarma adına üyesinin aşırı davranışlarına bahaneler üretir  (Dattilio F. M., Jongsma E. A.).

Bu sorunun ele alınmasında, aşırı davranışlarda gözle görülür bir azalma veya tamamen ortadan kaldırma hedeflenir. Etkin davranışları başka yöne yönlendirme, yeni sağlıklı aile etkileşimi şekilleri geliştirme önemlidir. Aile terapisi ve bilişsel davranışçı psikoterapi uygulanması, ek sorunların yaşanmasında gereğinde ilaç tedavisi önerilmektedir.

AİLE İÇİ KRONİK HASTALIKLARIN VARLIĞI

Aile fertlerinden birinde yaşamı tehdit eden veya kronik seyreden bir hastalık teşhis (AIDS, şiddetli koroner hastalık, kanser, şizofreni vs.) edilmesi, hasta ve diğer bireylerde çeşitli duygusal dalgalanmalara yol açabilir. Bu dalgalanmalar hasta ve aile fertleri arasında ilişki düzenini değiştirebilir. Hasta bireye gösterilen ilginin artması, diğer aile fertlerinin kendilerine ayıracakları zamanın azalması sıklıkla görülen bir durumdur.  Belirsiz olan hastalık süreci ile ölüm ihtimalinin yanı sıra çaresizlikten kaynaklanan bir gerilimde sıklıkla yaşanmaktadır (F.M. Dattilio, A. Jongsma).

Sağlıklı aile fertleri hastalık yüzünden endişe, öfke ve kırgınlık hissedebilmektedir. Oluşabilecek sosyal izolasyon, maddi sıkıntının yanı sıra tedavi yöntemleri ile ilgili düşünce farklılıkları da zorlayıcı olabilmektedir.

Bu sorunları ele alınmasında hastalık süreci içerisinde ne tür gelişmelerin olabileceğine dair bilgilendirme önceliklidir. Hastalığa çok fazla ya da çok az müdahil olmak gibi ölçülü bir sınır tayin edememenin durumu zorlaştıracağı unutulmamalıdır. Hastalık sürecinde ortaya çıkabilecek beklenen veya beklenmeyen sıkıntılara, kötü gidişe ve ani ölüme karşı baş etme stratejileri geliştirilmelidir.

AİLE İÇİ KISKANÇLIK

Güvensizlik ve kıskançlıktan dolayı aile içinde çatışma ve gerginliğin yaşanması sık görülen sorunlardan biridir. Bu durum aile üyelerinin her birini duygusal anlamda etkiler ve zamanla davranışsal sorunlar da eklenebilir. Aile bireyleri arasındaki iletişim dili, öfke vs. zaman içinde birinden diğerine geçer.

Aile bireylerinin “favori ebeveyn”ler oluşturarak bunları desteklemesi bir anlamda kayırması diğer bireylerde endişe duygusu ve suçlamaları geliştirir (F.M. Dattilio, A. Jongsma). Bazı aile bireylerinin diğer aile bireyleri üzerindeki kontrolü, kızgınlığa sebep olur. Aileden uzakta geçirilen zamanlar, bazı aile üyeleri üzerinde derin bir güvensizlik yaratabilir.

Bu sorunu yaşayan çiftlerde terapide; güvensizlik ve/veya kıskançlığı içeren konulardaki gerginliği ve çatışmaları azaltmak, beraber geçen zaman eksikliği ile ilgili hayal kırıklıklarını ortadan kaldırmak önemli hedeflerdendir. Ayrıca bağımlı hareketleri azaltmak, aile üyeleri arasında yeniden güven oluşturmak istenen hedeflerdendir. Aşırı mülkiyetçilik (sahip olma isteği) düşünceleri araştırılır. Yapılan klinik görüşmelerde kişisel psikopatolojiler saptanırsa, bu sorunları ilaç ve/veya psikoterapi ile ele almak önerilmektedir.

EVLİLİK DIŞI İLİŞKİLER (ALDATMA)

Eşlerden biri ya da her ikisi de, evlilik ilişkisini zedeleyici cinsel davranışta veya evlilik dışı bir partnerle yakınlaşma (cinsel, duygusal vs.) yaşayabilirler. Bazı durumlarda ebeveynlerden biri ya da her ikisi de, ilişkiyle ilgili duygu veya düşüncelerini evlilik dışı bir partnerle paylaşır ve evlilik ilişkisinin açık ya da gizli beklentilerini ihlal eden gizliliği sürdürür (örneğin; açıkça veya gizliden romantik içerik taşıyan mesajlar, hediye gönderme vs.). Bazen de evlilik dışı ilişki yaşayan kişi veya diğer ebeveyn bu ilişki ile ilgili hislerini gizlice çocuklarıyla paylaşır (F.M. Dattilio, A. Jongsma).

Bu tür ailesel sorunların ele alınması ve yönetilmesinde bazı hedefler önemlidir; eşlerin birbirleriyle bu konuda iletişime geçmeleri, sorunun çözümü veya ayrılma konusunun üzerine eğilmek için çift (evlilik/ayrılık) terapisi almaları, çocukları bu konuda nasıl bilgilendirecekleri konusunda bir anlaşmaya varmaları uygun olacaktır. Bir evlilik ilişkisinin sonlandırılmasının çocuklara nasıl anlatılacağının kararlaştırılması önemlidir. Ebeveynlerin çocuklarını “sır tutma” durumunda bırakarak onlara verdikleri zararı anlamaları ve gelecekte tüm ilişki problemlerini aralarında konuşarak çözmeleri sağlanmalıdır. Eş ilişkisi (evlilik) terapisinin sağlanamadığı durumlarda gereğinde bireysel terapiler uygulanmalıdır.

AİLE İÇİ ÖFKE YÖNETİMİ

Öfkenin, insan yaşamı için gerekli ancak kontrol edilmesi gereken bir duygu olduğu kabul edilmelidir. Zaman zaman tehditler, objeleri kırma, diğerlerinin bireysel alanını ihlal etme ve bazı bireylerle konuşmayı reddetme yaşanabilir. İlişkilerde küçük düşürücü, tehdit edici ve saygısız olarak algılanan öfke ifadeleri bulunabilir.

Öfke duygularının şiddetle büyümesine izin vermek yerine onlar hakkında önceden konuşmanın önemi hatırlanmalıdır. Bazı konulardaki bağımsızlık arzularını ifade etmek için öfkeli saldırganlığın yerine girişkenliği uygulamanın altı çizilmelidir. Bireylere, kontrolsüz öfke ifadelerinin hem kendisi hem de diğer aile üyelerine ne kadar zarar verici olduğunu, negatif sonuçlarını tanımlamada yardım etme ön planda tutulmalıdır (F.M. Dattilio, A.Jongsma)

Öfke kontrolü için belirli teknikleri tanımlamak (düşünceyi durdurma vs.) yararlı olmaktadır. Gereğinde danışmanlık alınması, öfkenin tedavisi için ilaç tedavisi ve/veya psikoterapi önerilmektedir.

ERGEN EBEVEYN ÇATIŞMALARI

Ebeveynler ile ailenin genel işleyişine müdahale etmeye başlayan ergen çocuk arasında çatışmalar yaşanmaktadır. Ebeveynler, ergen çocuğun rahatsız edici ve uygunsuz davranışları konusunda birbiri ile tartışmaktadır.

Aile fertleri, aile içi gerilimi artıran ergen çocuk merkezli çatışmalar konusunda alınganlık yaşamaktadır. Ebeveynler güç kaybettiklerini hissederken ergen çocuk ebeveynlerindeki bu zafiyetten kaynaklanan bir güç hissetmektedir ve ebeveynlerin müdahalesine izin vermeden kendi kurallarını koymaktadır. Ergen çocuk, madde kullanımı, cinsellik, okul performansında düşüş ve suç işleme eğilimli davranışlar sergileyebilmektedir (F. M. Dattilio, A.Jongsma).

Ebeveynlerin, alternatif ebeveynlik yöntemlerini denemesi, ev kuralları koyarak istikrarlı bir biçimde uygulaması önemlidir. Aile fertlerinin sık olarak toplantı yapmaları, diğer bireylerin düşüncelerine saygı duyması ve onlara karşı empati yapması önerilmektedir. Ebeveynlerin birbirlerine daha sık destek olmaları sağlanmalıdır. Gereğinde danışmanlık alınması önerilmektedir.

ALKOL BAĞIMLILIĞININ AİLE İÇİ ETKİLERİ

Ailede bir ya da birden fazla kişinin aşırı alkol tüketmesi; iş, okul ve aile hayatında problemlerin, sağlık açısından risklerin göz ardı edilmesine dolayısıyla giderek belirginleşen mesleki, sosyal veya yasal sorunlara yol açmaktadır.  Alkol ile ilgili sözlü ya da fiziksel istismar aile üyeleri arasında ciddi çatışmalara yol açabilmektedir.

Aile üyeleri arasında iletişim ve etkileşim büyük ölçüde azalır. Üyeler arasında ortak bağ azalır. Aile üyeleri arasındaki sosyal yabancılaşma; madde bağımlısı aile bireyinin diğer yabancı kullanıcılar ile sosyalleşmesi sonucunda meydana gelmektedir (F. M. Dattilio, A. E. Jongsma).

Ailede gelişen yapısal ve duygusal eksiklik sonucunda çocuklar davranışlarını dışa vurarak eyleme dönüştürürler (inhibisyon kaybı) ya da aşırı utangaç olurlar. Bu çocukların “öğrenme modeli” ile ileride alkol kullanıcıları olma olasılığı artmaktadır.

Maddi ve sosyal sorunlar giderek artabilir, aile bireylerinde utanç ve aşağılanma hissi derinleşir.

Aile üyeleri; alkol kullanan bireyin alkolden uzak durması gerektiğini bilmeli ve kurtarma programı içinde önleyici olmalıdır.

Alkol bağımlısı kişilerin aileleri, aile üzerinde ileride yaşanacak olumsuz etkilerden kaçınarak başarılı bir şekilde, alkol tüketim sıklığı ve miktarında sürekli ve kalıcı bir düşüş sağlamalıdırlar. Ailede; gelişmiş iletişim, sorun çözme, ayrıca pozitif aile reaksiyonu sağlanmalıdır. Alkol bağımlıları uzun süre ayık olmayı pekiştirmeye yarayacak başa çıkma stratejileri geliştirmelidir.

ÇOCUĞUNUZUN MADDE KULLANIMINDAN ŞÜPHELENİYORSANIZ

Çocuğunuzu onun dikkatini çekmeden izleyin. İzleme esnasında maddelerle ilgili bilgileri öğrenin. Kendinizi hazır hissettiğiniz zaman konuşma yapmak için hazırlıklı olun.

Konuşmanız için uygun bir ortam yaratın. Madde kullanımıyla ilgili duygu ve düşüncelerinizi onunla paylaşın, suçlamayın. İnkar edebilir, bu normaldir. O zaman üstüne gitmeyin, izlemeye devam edin. Bir süre sonra tekrar konuşmayı deneyin. Kabul edip sizinle konuşana kadar onu bunaltmadan izleyin ve uygun olan anlarda konuşma zemini hazırlayın (Prof. Dr. Kültekin Ögel). Ancak unutmayalım ki uyuşturucu kullandığının öğrenildiği an hem çok zor bir andır, hem de bir başlangıç noktasıdır.

BAĞIMLILIK TEDAVİSİNDE ÖNEMLİ BAŞLIKLAR

Bağımlılık tedavisi olan bir hastalık olup yoğun alkol ve madde kullanan kişiler tedavi olabilirler. Tedavi sadece kişinin maddeyi bırakmasını değil sosyal yaşamına geri dönmesini ve yaşamını sağlıklı biçimde sürdürebilmesini de içerir. Bu ise maddesiz yaşam tarzının hedeflenmesi ve uygulanmasıyla mümkün olmaktadır. Kişinin tedavi olma motivasyonu ve tedaviye uyumu bu noktada çok önemlidir.

Bağımlılık düzelme ve tekrarlarla seyreden bir hastalıktır. Hastalığın doğasında tekrarlar vardır.

Bağımlılıkta hedef iyileşmeden öte düzelmedir. Tedavinin ana hedefi kişinin kullandığı maddeyi bırakmasıdır. Ancak bu hedefe her zaman ulaşılamayabilir. Bu durumda hedef kişinin kendisine ve çevresine verdiği zararı en aza indirmesidir. Zararı azaltmanın en önemli yolu kişinin kullandığı maddeyi azaltmasıdır.  Kullanmaya devam ederken, kısa sürelerde bile kullanıma ara vermesi, kişinin gördüğü zararı azaltacaktır (Prof. Dr. K. Ögel).

Tedavide birinci koşul; istekli ve kararlı olmaktır. Zorla tedavinin başarı şansı düşüktür.

Bağımlılıkta tedavi uzun sürer. Kişinin 6 ay madde kullanmaması “kısmi düzelme” olarak adlandırılır. Bu nedenle aralıklı olsa da tedavinin en az 6 ay sürdürülmesi gereklidir. Asıl olarak tedavi en az bir yıl devam etmelidir.

Sadece kullanılan madde değil tüm maddeler bırakılmalıdır. Bağımlılık bir yaşam biçimi olup kişi aynı yaşamsal alışkanlıklara devam ederse, kendini geliştirmezse kullandığı maddeyi bırakması bir işe yaramayacaktır.

Ailenin de tedaviye katılımı şarttır. Yakınlarının bu süreç içinde bağımlı kadar bilgilenmesi ve gerekirse değişmesi şarttır. Çevrenin değişmesi, maddenin tetikleyici unsurlarını azaltmaktadır.

Kullanıcı, maddeyi bırakma sürecinde bazı olumsuz yaşantıları göze almalıdır (çekilme belirtileri, alışkanlıklar vs.).

Bağımlılıkta tedavinin aşamaları vardır, kişi iyileşmek için bu aşamaları geçmek zorundadır. Kullanılan ilaçların yararı sınırlı olup çoğunluğu, doğrudan bırakmaya yönelik değildir. İlaçlar tedavinin olmazsa olmazıdır ancak her şeyi değildir. İlaçlar konusunda beklentiler doğru biçimde ortaya konulmalıdır.

Tedavi türü (ayaktan veya yatarak) kişiden kişiye değişir. Tedavi süreci hastaneden sonra da devam etmelidir. Tedavinin temel ilkelerine ve kurallarına uymak, bir anlamda kendini teslim etmek önemlidir.

ALKOL KULLANIM BOZUKLUĞU

Alkol, kötüye kullanım ve bağımlılığa en sık yol açan maddedir. Tolerans ve yoksunluk gelişmişse, madde kötüye kullanımının madde bağımlılığına dönüştüğünden söz edilebilir.

Tolerans, aynı etkiyi sağlamak için artan miktarlarda madde kullanmaya gereksinim duyma olarak tanımlanır. Yoksunluk, kullanılan maddenin tamamen kesilmesi veya miktarının azaltılmasından sonra bedensel ve ruhsal belirtilerin ortaya çıkmasıdır (E. Köroğlu, Psikiyatri El Kitabı).

Alkol (ve diğer maddelerin) kötüye kullanımı aşağıdakilerden en az birinin bulunması ile belirlidir;

  • Madde kullanımı işyerinde, okulda ya da evde başlıca yükümlülüklerin yerine getirilmesinde yetersizliklere yol açar.
  • Tehlike doğurabilecek durumlarda (örneğin araba kullanma) yineleyerek kullanılır.
  • Madde kullanımı ile ilişkili olarak yineleyen yasal sorunlar olur.
  • Ruhsal, tıbbi ve kişiler arası sorunlara yol açmasına karşın madde kullanımı sürdürülür.

Madde bağımlılığı, madde kötüye kullanımı tanısının üzerinde onun yerine geçer ve aşağıdakilerden en az üçünün bulunması ile belirlidir:

  • Tolerans
  • Yoksunluk
  • İstem dışı aşırı kullanma
  • Kullanımı denetim alma çabalarının sürekli olarak başarısızlıkla sonuçlanması
  • Söz konusu maddeyi elde etmek için çok zaman harcanması
  • Madde kullanımının bir sonucu olarak toplumsal, mesleki etkinlikler ya da boş zaman etkinliklerinin azalması
  • Zararlı etkileri bilinmesine karşı madde kullanımın sürdürülmesi

Alkol en sık kullanılan madde olup, toplumda kadınlarda %5, erkeklerde %10 oranında alkol bağımlılığının tanı ölçütlerinin karşılandığı düşünülmektedir.

Alkol kötüye kullanımında genetik ve psikososyal etkenler söz konusudur. Klinik bulgu olarak palmar eritem (avuç içlerinde simetrik kızarıklık), akne rozasea, yağlı karaciğer, eritrosit hacminde büyüme olabilir. İleri dönemde karaciğer sirozuna bağlı bulgular gözlenir.