Kabul ve adanmışlık terapisinde füzyon, insanın kendi düşüncesinin içeriğine birebir inanması sonucu bu düşüncelere kendini kaptırmış olma eğilimini ifade eder. Başka bir deyişle zihnimizin tüm söylediklerine inanırız. Tabii ki düşüncelere inanmak her zaman sorun teşkil etmez. Bazı düşünceler doğruları temsil eder.
Füzyon genelde altı bilişsel alanda ortaya çıkar: kurallar, nedenler, yargılar, geçmiş, gelecek ve kendilik ( R.Hayes, J. Stoddard, N. Afari).
Kurallara dayalı düşünme genellikle “-meli, -malı”, zorunda”, “lazım” ve “…ise o zaman …dir” kalıplarını barındıran söylemlerden oluşur. Kurallara dayalı düşünmeyle kaynaşma esnek olmamak anlamına gelir.
Sebep odaklı düşünme genelde değişimin neden imkansız olduğuyla ilgili bahanelerden oluşur. “Değişmek için iradem yok”, ”Çok şanssızım”, “Yeterince güçlü değilim” gibi.
Yargılarla kaynaşma; değerlendirmeler ister olumlu ister olumsuz olsun sorun yaratabilir. “Çok akıllıyım”, “Çok aptalım” gibi.
Geçmiş ve gelecekle kaynaşma hem hoşa giden hem de hoşa gitmeyen içerikler barındırabilir. Örneğin, olumsuz anılarla kaynaşmak veya gelecekle ilgili korkulara kendini kaptırmak gibi. Tüm bu kaynaşma (füzyon) biçimleri kişileri şimdiki zamandan koparır. Bazen bu süreç, yaşantısal kaçınmanın bilişsel bir türü olarak işlev görür.
Benlik hakkındaki düşünceler anlattığımız öykülerdir ve bu öyküler kimlik algımızı oluşturur. Genellikle “ben” ile başlarlar ve ACT’de kavramsal benlik olarak adlandırılırlar. Bu tür bir kaynaşma, insanların değerleri yerine, kendileri hakkında sahip oldukları öyküler tarafından yönlendirilmeye iter (örneğin “Ben beceriksiz bir tamirciyim”).
Bilişsel füzyon, düşüncelerimizin içeriğine takılıp kaldığımız süreçken, bilişsel defüzyon ise bir adım geriye gidip sadece düşüncelerimizin varlığına tanıklık ederek onlarla ilişkimizi değiştirdiğimiz süreçtir.